banner388

Fırat Tanış ile Gelin Tanış Olalım

“Bugünden bir abdal anlatır hikâyeyi…” diye başlıyor anlatmaya Fırat Tanış. İnsanı, insanı saran çevreyi anlatan tek kişilik türkülü oyunun abdalı rolünü üstlenen Fırat Tanış ile oyun ve projeleri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Fırat Tanış ile Gelin Tanış Olalım

“Bugünden bir abdal anlatır hikâyeyi…” diye başlıyor anlatmaya Fırat Tanış. İnsanı, insanı saran çevreyi anlatan tek kişilik türkülü oyunun abdalı rolünü üstlenen Fırat Tanış ile oyun ve projeleri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

07 Mart 2018 Çarşamba 10:25
Fırat Tanış ile Gelin Tanış Olalım

Samsun haber - Ünlü Oyuncu Fırat Tanış, 1998 yılından bu yana çeşitli tiyatro, dizi ve filmlerde rol aldı. Oyunculuğunun yanı sıra 2014 yılında çıkardığı “Mor’üyalar” adında bir albümü bulunuyor. Fırat Tanış, tek kişilik oyunu Gelin Tanış Olalım ile Samsunlu tiyatro severleri Anadolu’nun kadim topraklarına götürdü. Ara verilmeden 80 dakika boyunca süren oyunda, ‘türküler gibi çoğul, türküler gibi sıcak bir hayatımız olsun’ gayesiyle farklı kültür ve yörelerden 11 türkü Fırat Tanış tarafından seslendirildi. Pir Sultan’dan Yunus’a, Aşık Veysel’den Somuncu Baba’ya uzanan hikayeler, türküler, deyişler ve mesellerle zenginleştirdiği oyun büyük beğeni topladı. 

Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi’nde oyunun başlamasına dakikalar kala provalardan çıkan Fırat Tanış ile tanışmaya, bakışmaya, konuşmaya ve gönülden söyleşmeye başlamak için Kültür Merkezi bünyesinde yer alan kulisine çekildik. Politik duruşuyla tanıdığımız ünlü oyuncuyla, hem sahnelediği oyunu hem de siyasetin toplum üzerindeki etkilerini irdeleyen bir röportaj gerçekleştirdik.

Çocukluğunuzdan beri ilgileniyorsunuz tiyatroyla. Nasıl bir yolculuktu sizin için?


Lise tiyatrosu geleneğinden gelen biriyim ben. Fikirtepe’de, Mehmet Beyazıt Lisesi’nde tanıştım tiyatroyla. Oranın dokusu çok enteresan, çok karmadır. 70’li yıllardan süregelen, çok köklü bir tiyatro geleneği vardır. Farklı kültürlerde ve koşullarda insanlar iç içe yaşarlar ve hiç kirlenmemişlerdir. Dolayısıyla o ayrıştırılmamış farklılıklar beni yaşamım boyunca beslemiştir. Oyunculuk sonradan tanıştığımız bir kavram olmadı. Herkesin taşıdığı bir karakter diye düşünüyorum. Biz, insan ilişkilerini oyunla deşifre ediyoruz. Doğduğumuz andan beri başlıyor bu yolculuk. Bebeğin, anne memesini araması da bir oyun.Yaşamımız oyun üzerine kurulu. Bu nedenle tiyatronun yeri özeldir mutlak. Bir meslek olmadığını görüyorsunuz. Hepimizin kendi yaşamlarımızda birer kahraman olduğunu farkettiriyor tiyatro. Ve tartışmasız, oyunculuk herkesin icra edebileceği bir sanattır. Yeteneğin son derece uydurma olduğunu görüyorsunuz. “Yetenekli, güzel, zayıf değilsen oyunculuk yapamazsın” diyen özel yetenek sınavları bazı kadrolarda. İnsan yarıştırıyorlar. Oysa kabiliyet değil farkındalık gerektirir oyunculuk. Bu tarz özel yetenek sınavlarımda özellikle İstanbul şivesi esas alınır. Fakat ağır Laz ya da Kürt şivesi konuşan bir insanın da kendini Juliet gibi hissetmeye hakkı vardır. Oyunculuk serüvenim boyunca tiyatronun kaynağı olan ‘insan’ı ele aldım ben.

‘Gelin Tanış Olalım’ ile izleyici karşısına çıkıyorsunuz. Ne ile karşılaşıyor seyirci ?


Hayatımda görmediğim bir seyirci profili gördüm. Bizim lise gibiydi ya. Toplumun bütün bireyleri o koltuktaydı. Beyaz yakalı da gelmişti, laik, seküler, muhafazakar bireyler de vardı, ötekiler de. Hoşgörüyü işledik biraz. Üç, dört sene önce aklıma gelen bir projeydi. Anadolu’da radyo dinleyen, günlük basılan gazeteyi geç alan insan saflığına değindik. Yunus Emre’den Pir Sultan’a, Aşık Veysel’den Somuncu Baba’ya kadar uzandık. Keloğlan’ı anlatıyoruz, Kaygusuz’u, Cerrahi’yi anlatıyoruz. Aralarda meseller okuyup, türküler söylüyoruz. Bu oyun kimseyi, ama hiç kimseyi öteleyen bir dil kurulmadan hazırlandı. Herkesi çağırdı. Dolayısıyla çok güzel reaksiyonlar aldık.

“SİYASET REZALETİN BİZZAT KENDİSİDİR”

Dokunduğunuz insanlar yaşamını hoşgörü üzerine şekillendirmiş bilgelerdi. Son dönemlerde, bütün bu örneklerin aksine birbirimize karşı biraz tahammülsüzleştik sanki…
İnsanların tahammülsüzleşmesi değil ne yazık ki tahammülsüzleştirilmesi gibi bir durum var. Siyaset belası için ‘tahammülsüzlük’ biçilmiş kaftandır. Böyle bir kitleyi yönetmek, yönlendirmek ne yazık ki çok kolaydır. Hele ki bütün medya iletişim araçları kendi elinizdeyse toplum adına düşünmek kadar kolay ne olabilir ki?İnsanların anı yaşama lüksü ellerinden alınıyor. Kaygılı, tedirgin ve tahammülsüz tiplere dönüşüyoruz. Siyaset rezaletin bizzat kendisidir. Dünya genelinde de böyledir fakat Türkiye’deki siyaset biçimi çok daha çirkin ve kirlidir. Köleleri avutma sanatı olan siyaset toplum psikolojisi üzerinde ne yazık ki çok belirleyici oluyor.

Uzun zamandır aklınızda olan ‘’Gelin Tanış Olalım’’ projesini hayata geçirdiniz, biraz geç oldu ama tebrik ederiz. Sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

Bir süredir Anadolu Halk Müziği eserlerinden oluşmuş bir müzikal yapma fikri vardı aklımda. Bu oyun hem müzikal formunda olmalıydı, hem de Anadolu kültür mozaiğinin evrensel ve insani değerlerinden bahsetmeliydi. Aklımdaki tasarıyı Semih Çelenk’e anlattım. Yüzlerce türkü ve deyiş arasından (bunu yaparken inanın çok zorlandık) 11 eser seçtik. Sonunda Semih Çelenk’in nefis dili ve kalemiyle oyun son halini buldu ve Haziran 2016’da sahnelenmeye başlandı.

Türkü müzikali ‘’Gelin Tanış Olalım’’ ile seyirciye verilmek istenen mesaj nedir?

Oyunda dediğim gibi, Anadolu kültür mozaiğinin evrensel ve insani değerlerine dair hatırlatmalar var. Nedir bunlar; kardeşliğin, paylaşımın, tevazunun, sevginin değeri. Oyunda tüm bu değerleri hatırlatmak istiyoruz seyircimize.

Ben Türkiye’de sanatın yalnızlaştırıldığını, sanat eserlerinin de kimsesizleştirildiğini düşünüyorum. Tahrip edilen tarihi yapılar, sinema, tiyatro, opera izleyici kitlesinin geçmiş senelere oranla azalması durumu… Siz ne düşünüyorsunuz?


Hepsinin içinden ‘insan’ı çıkardılar. Sinemadan, tiyatrodan, müzikten… Basit olan, yalın olan ama değersiz olmayan kaynağı, insanı yok ettiler. Tiyatroya, Shakespeare’ı anlamak ve izlemek için gidiyorsunuz. Sahnede Lord gibi davranan bir adam görüyorsunuz. Oysa Othello oyunundan çıkarmamız gereken sonuç, kadına yönelik şiddetin ne gibi sonuçlar doğuracağı konusu. İnsan dediğimiz varlık, meselenin biçiminden çok özünde saklı. Oradan insanı çıkarırsanız her şey şekile dönüşür. Geriye de tiyatroculuk, yönetmencilik, şarkıcılık, popçuluk, topçuluk kalır. İnsan yok çünkü icra edenin insanla teması yok.

İstanbul’lu Gelin adlı dizide Adem karakteri ile karşımızdasınız. Senaryonun yaşanmış bir hikâyeden uyarlanması, sizin role hazırlanırken karaktere kendinizden bir şeyler taşıyabilme fırsatı veriyor mu?

Olayın yaşanmış bir hikâyeden uyarlanması bile oyuncunun role hazırlanırken karaktere kendinden bir şeyler taşıyabilmesini engellemez. Oyunculuk, isterseniz tarihe mâlolmuş, gerçek ve yaşamış bir karakteri canlandırın, bir yeniden yaratım eylemidir.

Hem televizyon, sinema hem de tiyatrodan konuştuk. Peki bu üçü arasında bir ayırım yapıyor olsanız hangisi size oyunculuk anlamında daha çok keyif veriyor?

Ben oyunculuğa mecrası değişse de “oyunculuk” olarak bakanlardanım. İster televizyon, ister sinema, ister tiyatro fark etmez. Bizzat oyunculuk yapmak keyifli.

Bazı kişilerin ölmeden yapmak istedikleri listesi vardır. Fırat Tanış’ın böyle bir listesi var mı?

Düşünüyorum… Yok. Hiç olmadı.

Hayatınızda vazgeçilmezlerim dediğiniz şeyler nelerdir?

Öyle vazgeçilmez bir şey ya da şeyler olduğu fikri bana gerçekçi gelmiyor. Sonunda bu hayattan vazgeçeceğiz… İsteyelim ya da istemeyelim.

Kız babası olmak nasıl bir duygu?

Harika… Ne diyebilirim.

Son Güncelleme: 07.03.2018 18:11
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.