banner388

Bugün yeryüzünde 200 milyondan fazla nüfusa sahip Türk milletinin vatanı

Çin Seddi’nden, Tuna Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyadır.

Bugün bu muazzam toprak parçası üzerinde hâla Türkler yaşıyorsa da,

onların büyük bir kısmı, çeşitli sebeplerden dolayı başka devletlerin ve

milletlerin hâkimiyeti altında bulunuyor.

Ancak Türk’ün yaşadığı her yer onun vatanıdır.

Dolayısıyla Balkanlar, Doğu Türkistan, Kafkasya veya Güney Sibirya gibi

yerler sadece oralarda hayatını sürdüren Uygur, Kazak, Kırgız, Hakas,

Altay Tatar vs. Türkü’n değil, Anadolu Türkü’nün de, Azerbaycan

Türkü’nün de, Kırım, Kıbrıs Türkü’nün de öz yurdudur.

Benim doğup, büyüdüğüm, ekmeğini yeyip, suyunu içtiğim Türkiye de

onların vatanıdır. Benim sahip olduğum her hakka, onlar da sahiptir. İşte

bu bilinç bütün Türklerde oluştuğu an büyük bir millet haline geliriz.

Türk’ün yaşadığı topraklarda, onu bir arada tutan en kuvvetli bağ dilidir.

Millet olma şuuruna erişmiş insan topluluklarını dilleri ve bayrakları temsil

eder. Biri olmadan, diğeri olmaz. Dilini yitiren bir milletin dünyada

yaşaması ise mümkün değildir. Tarih bunların örnekleriyle doludur.

Türkiye Cumhuriyeti milli devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dil

ve tarihe verdiği önemi hepimiz biliyoruz. Dilimizin sadeleşmesi ve başka

lisanların tahakkümünden kurtulması amacıyla yaptığı çalışmalar ortada

olmasına rağmen, bugün adeta devlet eliyle Türk dilinin mahvına gayret

ediliyor. Üniversitelerden tutun, anaokullarına değin her tarafta yabancı dil

eğitiminin zorunlu hale getirilmesi, Anadolu Türkü’nün ilerlemesini

önlemek için yabancı dil bilmenin şart koşulması buna bir örnektir.

Türkiye’de, müstemleke okullarında bile olmayan bir durum söz

konusudur.

Dil, tarih, vatan, bayrak bunlar kutsal şeylerdir ve her ne pahasına

olursa olsun korunmaları gerekir.

Yakın dönem Türk tarihini birazcık bilenler bu vatan ve bayrak için nice

canların kanını sebil gibi akıttığını hatırlayacaklar.Türk milleti diline ve

vatanına sahip çıktığı gibi, bayrağının da alelade bir kumaş parçası

olmadığını göstermek için, 29 Mayıs 1936’da “Bayrak Kanunu”nu

çıkarmıştı. Biz Türkler yemin ettiği üç şey: Kuran, silah ve bayraktır.

Eğlencelerimizde, düğünlerimizde hep bayrağımız vardır. Düğün evlerine,

düğün alaylarına o çekilir. Askerlerimizi vatan savunmasına davulla,

zurnayla, bayrakla göndeririz. Düşmana savaş ilan ettiğimizde en önde

bayrağımız durur. Dünyada hiçbir halk bayrağını Türk milleti gibi aşk ile

sevemez. Bu onun genlerinde olan bir vasıftır.

Mehmet Akif:“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak”, derken ne güzel

söylemiş.

Bayraklar, milletlerin tarihte döktüğü kanlarla şekillenir..

Bayrak sadece Türk milletinin değil, her topluluğun kutsalıdır.

O ayaklar altına alınmak için değil, göklere yükseltilmek içindir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.