banner388

Hegel’in, gazeteler için “modern insanın sabah duası” deyişinin üzerinden uzun yıllar geçti. Artık, insanı dünyanın karşısına donatarak çıkartan araçlar çoğaldı. İlk vakitler yazının gazeteler üzerinden taşınan gücü, zamanla radyonun işitsel özelliğine ve şimdilerde de başta televizyonlar, bilgisayarlar olmak kaydıyla hem görsel hem işitsel yeni araçlara yöneldi. Medium çalışıyor!

Biri bizi gözetliyor (BBG) adlı bir program vardı, hatırlarsınız. Gözetleneni, gözetlemeyi seviyoruz. Bu yüzden bizde siyasi programlar da  magazini yedeğinde tutar. En çok satan kitaplar listesinde anı (hâtıra) türünün yer bulması tesadüf değil. Gizli, açık, kara borsaların ekmeğine yağ sürecek üslûbun gıda sektöründen  kozmetik, moda sektörüne dek uzanmış olması boşuna değil. Yemek programlarına bakın, halkın çoğunluğunun bulup da yiyebileceği şeylerin çoğu ağızlarından alınıyor, bulup yiyemeyeceği şeyler gözüne sokuluyor. Basının çoğu,  basın emekçilerinin elinde değil; rantiyecilerin, şantiyecilerin, dökümcülerin elinde. Yani ta baştan iradesini başkalarına devretmiş insanların elindeki basın neyin, kimin özgürlüğü üzerine anlaşılır sözler edebilir. “Fikri hür, vicdanı hür” diyordu Fikret. Bizde ilk özel gazetenin bunca geç (Tercüman-ı Ahvâl,1860) okurla buluşmasının  nedenleri arasında acaba memlekette iktidara göbeğinden bağlanmamış ‘cesur ve özgür’ insanların ortaya çıkmamış olması da var mıdır acaba? Bugün pek çok gazete gerçeği ortaya çıkarmak için değil, gerçekleri perdelemek, örtmek için çıkıyor. Gazeteler örter, sokakta vurulup yüzükoyun düşmüş insanları.

Başlangıçta gazeteler, ortak zevk, keder yontmak; coşku ve sevinç yaratma yolunda  insanları birbirine benzetme, dahası millet oluşturma yolunda birer araç işlevi görüyordu. Bugün bu özelliklerden bir kısmı canlılığını koruyor. En çok satan gazetelerden birinin jeneriğinde -uzun zaman- “Türkiye Türklerindir” yol levhası asılı durdu. Türkiye’nin sadece Türklere ait olmadığı anlaşılınca levha indirildi. Eski bir gazete yeniden ayaklanır ve alnına “Türkiye Hepimizin” yazısı çakılır. Gazeteler, halktan önce birbirlerine bakarak yol bulmaya çalışıyor! Eskiden köşe yazarları vardı gazetelerde, şimdi ise çoğunlukla,  köşeli yazarlar… Eskiden entelektüel ahlâk Magosa’ya yahut Sinop cezaevine sürgün edilerek susturulmak istenirdi; şimdilerde buna gerek yok;  kapitale, dünya nimetlerine sürgün edilmiş vaziyette. Şair/yazarlıktan sıçrayıp gazete köşelerine konanların temel derdi, kendi varlık sebeplerini, değerlerini korumak değil; içinde bulundukları gazetenin dünyaya tutunduğu bağları koruyup kavileştirmek… Buradan ne çıkabilir? Spordan siyasete, karı-koca bazen de kocakarı ahkâm kesenler. Nakit konuşanlar. Tenkid mi ‘nakd’den gelir, nakitten yani.

Gazetelerin aksine ‘kitap’ ise, yalnızlığın, sorgulamanın, derinleşip demlenmenin, kısacası birey olmanın temel araçlarındandır. Kitapların yaydığı enerjinin yeri gazetelere, televizyonlara terk edildi. Hemen her televizyon kanalında çoğunlukla gazeteci ve akademisyenden oluşan dört-beş kişilik ekip her konuda ahkâm kesiyor. Bu açıkoturumlara  katılanların akademik, entelektüel kimliklerinden ziyade partizanlıkları göz önüne alınarak kontenjanlar tamamlanıyor. Bütün bu hâl ve gidiş sanattan edebiyata, spordan siyasete her sahada önümüze çıkıyor.  

Zavallı dostum Albert Camus, “Modern insan yer, içer, çalışır, sevişir ve gazete okur” diyordu. Şimdi gelse, dijital ortamda yetişmiş, insanlardan ziyade telefonlarla, bilgisayarlarla arkadaşlık kuran alfabede harf (Y/Z) bırakmamış yeni jenerasyonu görse ne derdi acaba?   

Şeref Bilsel

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.