banner388

Yıllardır ekranlarda kadın cinayetlerini izliyor, yorumlar yapıp üzülüyor, çözümler arıyoruz ama başarılı olamıyoruz.

Biz ne zaman şiddetle bu kadar iç içe olduk?

Biz toplum olarak hayatın her anında şiddeti yaşadık.

Çabuk galeyana gelen, hisleriyle hareket eden, öfkesine kolay yenilen, sıcakkanlı olmakla beraber sevgisini de öfkesini de anında gösteren bir milletiz. Kişiliğimizi geliştirmenin yollarını aramadan sadece duygularımızla hareket edip her konuya takım tutar gibi yaklaşırız.

Sevdiklerimize söz hakkı tanımıyoruz, seversek ölümüne seviyoruz.

Bu sakat bir sevgi anlayışı olmakla beraber genlerimize işlemiş, düzelmesi asırlar alacak gibi duruyor.

Yeşilçam filmlerinde yıllarca izlemedik mi, genel tema hep buydu yıllarca senaryolarda. Değer mi sevdiği insanı toprağa gönderip sonra parmaklıklar arkasında ömür tüketmeye?

Acaba bu şiddeti körükleyen sorunlardan biri de medya dünyası ve kültürel yozlaşma mı?

Manevî değerlerimizi, empati, sevgi, anlayış ve yardımlaşma duygularımızı kaybetmemizin, her konuyu tartışmadan kutuplaşmaya götürmemizin ardında medya yok mu? Onun beslendiği kaynak hep kaos, görsellik, hareket ve renkli dünyalar olmuştur.

Tek suçlu medya dünyası olmasa da yangının körüklenmesinde büyük payı var gibi. Çok değil, doksanlı yılların başında özel televizyonlar hayatımıza girdi. Medya dünyası arasında kıyasıya rekabet yaşanmaya başlandı.

O yılları yaşayanlar iyi bilir, eğlence, magazin başlığıyla sunulan programlar, televole kültürü.. Derken haber programlarının sunucularının kendileriyle özdeşleşen sunum şekilleri.. Önceleri onları izlemenin cazibesi herkesi sardı. Haber alma kolaylığıyla akşam bültenleri hiç kaçırılmaz oldu. Her program filtresiz olarak ailecek, konu komşuyla, her yaş çocukla izlendi. Aile içi şiddet, sokak şiddeti ve her türlü ilgi çekici haberler canlandırmayla, dakikalarca, insanların gözünün içine soka soka sunuldu. Film izleme tadında izlendi.

Üzülmedik mi, üzüldük tabii, ekranlarda sunulan programların gündemde tuttuğu kadar hatırladık, sonra unuttuk. Sık sık affa uğrayan suçlular her sokağa çıktığında suç potansiyelini arttırdı. Yeniden ceza aldı, yeniden affa uğradı… Derken günümüze gelindiğinde, gündüz programlarının masum görünen formatı ekranlara halkı bağımlı yaptı.

Okumaktan, fikir üretip iletişim ve kişilik özelliklerini geliştirmekten uzak kitleleri madde bağımlısı gibi kendine bağladı. Suçluların peşine ekranları başındaki boşluktan canı sıkılan halkı düşürdüler. Seviyesiz diyaloglarla uzadıkça uzayan süreçte suçlular giderek şöhret kazandı.

Artık tehdit, kıskançlık, yan bakma, mesajlaşma gibi nedenler bile psikopat ruhlu insanları kışkırtıyor.

Şiddet sanki salgın hastalık gibi artıyor ve bulaşıyor. Düşman işgali gibi nefislerimiz bizi işgal etmiş, tek tek geleceğimiz yok ediliyor,

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.