Bir söz çıktı karşıma, diyor ki "ergenlik köyden nefret etmekle, olgunluk köyü özlemekle başlar."
Efendim, doğruluk payı var sanki, ne dersiniz?
Yaş ilerledikçe biraz daha tenhalığı özlüyor insan.
Curcunadan, telaştan, koşturmacadan uzak durmaya çalışıyor.
Sakinliği, dinginliği, nasıl diyeyim huzuru arıyor işte.
Bulabilir mi? Zor.Ama ne yapsın, arıyor.
Hırslarını, ihtiraslarını şöyle bir kenara koymak istiyor.
Belli bir yerden sonra insanın dinlediği müzikler de değişiyor.Düne kadar sıkıcı bulduğu ne varsa yavaş yavaş 'iyiymiş ya" çizgisine geliyor.
Yoruluyor insan.Dinlenmek istiyor.
Kendisini yoracak ne varsa usulca kenara bırakmaya niyetleniyor.
Tartışmalardan uzak duruyor."Haklısın" diyor.Yetmedi mi? 'Çok haklısın" diyor.
İnsanları ikna etmeye çalışmak artık anlamsız hale geliyor.
Bir yola çıktıysa yoldaşlık etmek isteyene "gel buyur" diyor. İstemeyeni ise zorlamıyor.Kendi haline bırakıyor.
İş güç, çalışmak bunlar çok önemli.Allah eksikliğini gostermesin. Ancak insan bir yerden sonra da anı biriktirmek istiyor.
Güzel dostları, dostlukları arıyor.
Velhasıl, köyü özleyen insan sadece dağı taşı değil de, sanki başka şeyleri de özlüyor gibime geliyor.
İnsan şehrin mekanikleşmiş temposundan sıkılıyor.
Ruha iyi gelmeyen hızından bunalıyor. Yavaşlığı arıyor.
Eh, kimi aradığını buluyor.Kimi bulamıyor.Herkes bir şekilde hayatını idame ettiriyor.
Ettirmeyip ne yapsın, öyle ya?
Hani diyorum, biz yine de kendimizi çok kaptırmasak.
Şu üç günlük dünyayı sadece maddiyata değil de, biraz da inceliğe, gönlümüzü zenginleştirmeye, sevdiklerimize ayırsak diyorum.

Olmaz mı?

Orhan DOĞANGÜNEŞ