banner388

Etrafınızdakileri görenlerden misiniz, yoksa bakanlardan mısınız?

Kâinatı görmek için bakmak lâzım, ama ne yazık ki, her bakan görmüyor.

Ha, birde bazı bakanlar var, sadece görmek istediğini görüyor, gerçek görülmesi gerekeni görmüyor.

Her şey görülmek istiyor ve tabi görmek için bakmak lâzım.

Aslında, görmekte yetmiyor, görüneni tanımakta gerekir.

Anlamını ve amacını bilmek için. Kâinatta anlamsız ve amaçsız hiçbir şey yoktur. Başıboş hiçbir şeye yaramaz, boşuna yaratılmış. Zerreden, küreye her şey görünmek, bilinmek ve üzerinde düşünmek için vardır veya var edilmiştir.

Ancak, her bakan görmüyor bunu unutmayalım, her gören de anlamıyor, bunun da idrakine varalım.

Bakmak çok genel bir şey, görmek ise görene özel bir şey, görmek için mutlaka bakacaksınız, ama gördüğünüzün anlam ve amacını çözmek daha da özel bir yetenektir. Eşyanın hakikatini keşfetmekte buna dense gerektir. İnsan bunların hepsini özenle seyredecek ve esas görünmesi gerekeni görecektir.

Çünkü, görmenin insanda yaratılışı bütün bunlara muhatap çok özel bir yetenektir. Bakmak, gözler onun için yaratılmıştır, baksın ve baktığını görsün diye, gördüğünü değerlendirmek gönlün ve beynin işidir.

Akıl demiyorum, neden? Çünkü meşhur sözdür, *gönül ferman dinlemez.* akıl, gönül ufkuna yasak koyamaz. Ancak, meyline ve aşkına seyirci olur ve muhafızlık yapar. Gönül gözü veya kalp gözü, görüş farkları ayrı olsa da, sevgi ve muhabbette ayni merkezde buluşabilirler.

Bu, bazen attan düşmekle, yorgan, döşek olur, bazen de eşekten düşmekle kazma kürek olur. Bunu da ancak düşenler anlar.

Lakin, görmediklerini, göremiyoruz, tabi gözleri kast ediyorum, görmek bir nurdur görünmez ve göremezsiniz.

Bakmak ve görmek çok önemli ve büyük bir nimet, sanırım kadrini ve kıymetini en iyi bilenler ve görüp dururken görmez olanlardır.

Yüce Allah onu insanlara öyle bir yerinde vermiş ki, vücudunun en yüksek noktasında, oradan daha iyi bir yer düşünemezsiniz.

Vücudunuzun en yüksek noktasında, her insanda da ayni yerde, beyin ve kalbe de en yakın noktada. Baş gözü gerçek ve maddi bir yapıdadır, maddeyi görür, ama mana âleminden bir nurla görür.

Böyle bir özelliğinden olsa gerek, mana âlemini temsil eden kalp ve gönül gözlerine sinyal gönderir.

Kâinatta böyle değil mi, Yüce Allah bunlar için insana cüzi irade vermiş, vücut kâinatını yönetsin diye. Bu, büyük bir lûtuf, ama ne yazık ki, insan bu lûtfun kıymetini takdir edip verene hamd etmiyor, nankörlük yapıyor. Yani, son sözlerimiz olsun, kendisine ve doğaya bakıyor, görmesi gerekeni görmüyor, ya gaflet içinde veya ihanet içinde ömrünü geçiriyor.

Elbette, istisnalar var, diğerlerinden müstesna bir hayat yaşıyorlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.