banner388

SINIR  KOYMAK

Yaklaşık olarak otuz yıldan beri insanların, sorunlarını, sıkıntılarını ve hayat öykülerini dinliyorum. Birçok görüşmeden sonra çoğu zaman aklıma şu soru geliyor: Niye insanlar başka insanların hayatlarına karışırlar, onlar adına karar almak isterler, ya da ne yaptıklarını, kiminle birlikte olduklarını merak ederler? Başka bir deyişle neden bazı insanlar, diğer insanların hayatlarına burnunu sokarlar? Kimin, kiminle nereye gittiğini, ne yediklerini, ne giydiklerini, niye boşandıklarını, ne konuştuklarını, aralarında bir şey olup olmadığını hep merak edip dururlar. Siz komşunuzu her gördüğünüzde, tebessümle ona “günaydın, iyi akşamlar, nasılsınız” diye sorduğunuzda, bu nezaketiniz, komşunuzun size çok yakınmış gibi davranabileceği, canı istediği saatte evinize gelip gidebileceği, ya da size gelip gidenlerin kim olduğunu sorma hakkını ona verir mi? Bazı insanlar, başkalarının özel hayatını öğrenmeye ilişkin bir hakları olduğunu düşünebilirler. Ancak bunun o kişinin sınırlarını ihlal ettiğini düşünmezler. Başkalarının sınırlarını geçmek, sınırlarını ihlal etmek konusunda hepimizin yaşadığı değişik tecrübeleri vardır. Örneğin, yeni tanıştığınız biri ile biraz gülümseyerek ve yakın konuştuğunuzda hemen size isminizle hitap etmesi, senli benli konuşmaya başlaması, yolculukta yanınızda oturan kişinin, evli misin, bekar mı, ne iş yapıyorsun gibi, özel yaşantınıza ilişkin soruları rahatça sorması,  bir yerde bir kez tanıştığınız, hatta ismini bile hatırlamadığınız bir kişinin, size telefon açıp sadece adını söyleyerek sizden bir şeyler talep etmesi, gibi… İnsanların mahremiyeti ya da kişisel alan sınırları niye çoğu zaman ihlal edilir? Ya da en önemlisi kişiler sınırlarına girilmesine ve kendi özel yaşamlarına karışılmasına niçin izin verirler? Kendi sınırlarımızı korumak ya da başkalarının sınırlarına girmemek, başka bir deyişle laubali olmamak bu kadar zor mudur? Laubalilik Türkçede, saygısız, terbiyesiz, senlibenli olan ve çekinmesi olmayan anlamına gelmektedir. Biz onu daha çok yılışıklık olarak algılarız, ancak, bana göre laubalilik aynı zamanda bir insanın sınırlarını bilmemesi demektir. Her insanın yetiştiği ve yaşadığı kültüre göre değişiklik gösteren,  kişilik özelliklerine ve yaşam şekline göre değişen kişisel sınırları vardır. Bu sınırlar karşımızdaki insana göre farklı yerlere çizilebilir. Ailemiz, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz için bu sınırlar daha silik olabilirken başkalarına daha kalın sınırlar koyabiliriz. Karşımızdaki kişinin bizim onun için koyduğumuz sınırı geçmesi bizi rahatsız eder. Çünkü paylaşmaktan hoşlanmadığımız, dokunulmasını, herkes tarafından bilinmesini istemediğimiz, taraflarımız vardır. Karşımızdaki insanın bizim sınırlarımıza saygı göstermesi bize değer verdiğini gösterir. Aynı zamanda başkalarının sınırlarına saygılı olabilmek, kişinin başkalarını anlama, değerlendirebilme, uyum sağlayabilme gibi özelliklere sahip olduğunun da göstergesidir. Sınırlar bazen somuttur.  Yani evimiz, odamız, cep telefonumuz, mesaj ve maillerimiz gibi. Sınırlar somut olduğunda uyum daha fazladır. Birinin evine istenmeden girmenin, günlüğünü izinsiz okumanın, telefonunu karıştırmanın ahlak dışı, uygunsuz, terbiyesiz, hatta hukuk kurallarına aykırı bir davranış olduğunu çoğunluğumuz kabul eder. Birini istemediği halde özel ilişkileri, işi gibi konularda konuşmaya zorlamak, istemediği halde bir yere götürmeye zorlamak, bir şey aldırmak için ısrar etmek, yapmak istemediği halde bizim davranışlarımıza izin vermesini, hoş görmesini, kabullenmesini beklemek ve bunun için diretmek sınırsızlık olmasına karşın, nedense yapan tarafından bir hakmış gibi görülür. İtiraz edildiğinde ise, yani sınırı çizildiğinde haksızlığa uğramış gibi sınırlarını korumaya çalışanı itham eder, ukala, soğuk, duyarsız, hatta kendini beğenmişlikle suçlar. Kendi sınırlarınızı korumaya çalışmanız neredeyse sizi eleştirilecek duruma düşürür. Peki insanlar nereden ve nasıl öğrenir başkalarının sınırlarını ihlal etmeyi? Çocuk öncelikle, anne babanın sınırlarını dener. Nereye kadar izin veriyorlar? Anne baba bunu algılar ve sınırı doğru çizerse çocuk durmayı ve sınırı öğrenir. Durmayı öğrenen çocuk, başkalarının sınırları ile birlikte kendi sınırlarını da tanımaya başlar. Asıl sorun, anne babalar uygun sınırı koyamadığında, ya da koyduğu sınırda kararlı davranamayıp  geri adım attığında ortaya çıkar. Çocuk her zorladığı ve istediği zaman sınırı genişlettiklerinde, genişletmediği zaman mızmızlanan, ağlayan, kendini yerden yere atan, anne babaya vuran, onları kötü anne baba olmakla suçlayan, sevmediğini ya da sevilmediğini iddia eden çocuklar karşısında geri adam atan anne babalar sınır tanımayan çocuklar yetiştirdiklerinin farkında değildirler. Ne istediğini bilmeyen, hiç bir sorumluluğu olmadan herkesin, adeta ona borçluymuş gibi isteklerini yerine getirmesini bekleyerek büyüyen çocuklar, büyüdükleri zaman karşısındakinin ihtiyaçlarını anlamayan, sizi pek tanımadan yaşamınıza girmeye çalışan, laubali sorular soran yetişkinler olurlar. Çevrenize dikkatle baktığınızda, sizin de çevrenizde böyle aileler, çocuklar ve sınırlarınızı zorlayan yetişkinler görmeniz mümkündür.
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.